Haberler
GAÜ'DEN
AKYAR, “TÜRKİYE’NİN PENÇESİ, KUZEY IRAK’TA“
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık AKYAR, uluslararası gündemi değerlendirdi.
Akyar Kuzey Irak ile ilgili yaptığı açıklamada, Türkiye’nin uzun zamandır hava harekatı ve topçu ateşi ile müdahalede bulunduğu Kuzey Irak’ta “Pençe” adlı bir harekat başlattığını söyledi. Akyar açıklamasının devamında ise şunları söyledi;
“Sınırlarımızın hemen ötesinde PKK terör örgütüne ait kamplar bulunduğu bilinmektedir. Terörist kampı denildiğinde, alışılageldiği gibi etrafı tel örgü ile çevrili, içerisinde teröristlerin koruma tedbiri olmadan dolaştığı ve bulunduğu düz alanları anlamamak gerekir. Bu kamplar, 2000 metrenin üzerinde mağara, kayalık, kovuk ve inlerin yaşanılacak hale getirildiği bir dizi sığınak türü yerlerden oluşmaktadır. PKK Terör Örgütü bu kampları, hem Türkiye’ye yönelik saldırılarda çıkış noktası olarak kullanmakta, hem de terör örgütünün ana kampı olarak bilinen Kandil Dağına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karadan yapacağı harekâtlardan korumak için kullanmaktadır.
Harekatın Amacı
Pençe Harekâtının birinci öncelikli hedefinin Hakurk kampı olduğu belirtilmiştir. Hakurk kampının özelliği ise şu şekildedir. Hakurk kampı Kandile en yakın kamp olması nedeniyle dikkat çekmektedir. Dolayısıyla Hakurk bölgesine yapılan bu harekâtla hem PKK terör örgütünün yaz döneminde Hakkari bölgesinde askeri ve sivil personele yapabileceği saldırıların bir kısmı önlenmiş, en azından etkisiz bir hale getirilmiştir. İkinci olarak ise TSK’nin Kandil bölgesinde yapacağı bir harekâtta bu bölge, çıkış arazisi olarak kullanılabilecektir. Her iki durumda da hem terör örgütüne bir darbe vurulmuş olacak, hem de gelecekte birliklerimize ve sivil vatandaşlarımıza yapılacak saldırılar önlenmiş olacaktır. Bu harekatta en tehlikeli konu olarak, teröristlerin bölgeye döşedikleri El Yapımı Patlayıcılardan (EYP) kaynaklanan zayiatlar görülmektedir.
Harekatın Uluslararası Boyutu
Harekâtın uluslararası boyutuna baktığımızda harekât ile eş zamanlı olarak Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih’in Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı ziyareti önemlidir. Bu bize önümüzdeki dönemde Irak ile teröre karşı işbirliğinin artacağı, bundan sonra Kuzey Irak ve PKK terör örgütü ile ilgili konularda Kuzey Irak Hükümeti yerine Irak Hükümeti ile temas kurulacağını göstermektedir. Bu kapsamda önümüzdeki günlerde Irak ile Ovaköy sınır kapısının açılması dahil bir dizi tedbirin uygulamaya girebileceği muhtemeldir. Dolayısıyla K. Irak Yönetimi referandum kararı ile kaybettiği Türkiye’nin desteğini yeniden kazanmak için, artık PKK terör örgütüne verdiği desteği çekmeli ve örgütün faaliyetlerini engellemelidir.
ABD ile Koordine
Yine bu harekât için ABD ile görüşüldüğü en azından hava sahasının kullanımı için koordine yapıldığı düşünülmektedir. Fakat yapılan bu harekât ile Suriye’de Fırat’ın doğusunda yapılacak harekatın bir süre ertelendiği en azından yakın gelecekte yapılmayacağı öngörülmektedir. Fırat’ın doğusuna ABD ile bir harekat yapılsa bile, büyük bir ihtimal ile Türkiye’nin beklentilerinden uzak olarak PKK/PYD terör örgütü yerine DEAŞ terör örgütü hedef alınacaktır.
Hakurk Sonrası ...
Şu an zaman olarak uygun olmasa da, Pençe harekâtının Kandil’e yönlendirilmesi durumunda, İran ile işbirliği yapılarak, Kandilin İran tarafında, İran tarafından bir harekât başlatabilirse PKK terör örgütüne çok büyük bir darbe vurulabilir. Ancak bu opsiyon için, İran ve ABD arasındaki gerilim göz önünde bulundurularak, Türkiye’nin diplomatik anlamda inisiyatif alması gerekebilir. Sonuç olarak; Pençe harekatının Hakurk ile sınırlı kalmayacağı, harekattan sonra tekrar yurt içine dönülmeyeceği, bölgede daha önce yapılan gözetleme noktaları ile koordineli olarak Hakurk bölgesinin elde bulundurulacağı, Pençe harekatının, Kandil ve diğer kampları da hedef alan daha büyük bir harekata dönüşebileceği öngörülmektedir. Bu harekatlar yapılırken iki konu üzerinde durulmalıdır. PKK Terör örgütü kendisine büyük bir harekat yapıldığında, refleks ve örgütü ayakta tutmak için sansasyonel eylemlere başvurmaktadır. Bu nedenle, yurt içinde ve, özellikle de Suriye harekat alanında bulunan birliklerin çok dikkatli olması gerekmektedir. En son yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, pençe harekatı ve terörün her türü ile mücadele için ayrıntılı vurgu yapılarak, Türkiye’nin bu konudaki kararlığı tekrar edilmiştir.
S-400 Ortak çalışma Grubu
ABD ve Türkiye arasında sıcaklığını koruyan S-400 ve F-35 konusunun soğumaya bırakıldığı anlaşılmaktadır. Konu ile ilgili Savunma Bakanı Sn. Akar’in açıklamalarından çıkarılabilecek sonuca göre; Türkiye-ABD ve NATO ile “S-400 Ortak Çalışma Grubu”nun kurulduğu ve incelemelerinin başlayacağı, ancak çalışmanın sonucunun biraz uzayabileceği, sürecin Ekim-Kasım ayına kadar devam edeceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sürecin şu şekilde işleyeceği öngörülmektedir. Söz konusu çalışma grubunun yaptığı çalışmalar şu anda doğal olarak teorik ve S-400’ler ile ilgili açıklanmış bilgiler ile sınırlı kalmaktadır. S-400’ler satın alındıktan sonra, sistem üzerinde bir takım incelemeler yapılabilecek, F35’ler ile etkileşimi sorgulanacaktır. Akıllara hemen İsrail F-35’lerinin Suriye hava saha sahasında, büyük bir ihtimal ile S-400’ler ile girdiği angajmanlardan elde edilen bilgilerden de yararlanılabileceği gelmektedir. Ancak orada angajman “Dost-Düşman” olarak yapılmaktadır. Bunda bir sorun yoktur. Bize göre ortak çalışma grubu “Dost-Dost” durumundaki etkileşimi inceleyecek, bunun sonucunda oluşacak duruma göre, eğer gerekli görülürse, S-400’lerin NATO sistemlerine olası etkisini giderecek teknik yazılım ve kullanım düzenlemeleri yapılabilecektir.
Türk-ABD İlişkilerinin Seyrini Anlamak
ABD ile Suriye’de yapılan işbirliğinin devam ettiği düşünülmektedir. Her ne kadar işbirliğinin esasları paylaşılmasa da, güvenli bölge ve Suriye’nin yeni anayasası konusunda beraber hareket edileceği izlenimi bulunmaktadır. Ancak biz yine, Türkiye’nin ABD ve Rusya ile yürüttüğü politikaların devam etmesi ile paralel olarak, en kısa sürede Suriye ile temas kurması yönündeki ısrarımızı yineliyoruz. Ayrıca, Türk-ABD ilişkilerinin seyri ile ilgili bir konuya tekrar dikkat çekmek istiyoruz. İlişkilerin seyrini anlamak için, bazı ekonomik göstergelere bakmak bizlere belirli bir fikir verecektir. Bunun en basiti Türk Lirası’nın dolar karşısındaki hareketleridir. Eğer dolarda negatif bir gelişme olduğunda, bu gelişmenin üst düzey politikacıların (Cumhurbaşkanı, Bakan) demeçleri ile desteklendiğinde ilişkilerin sıkıntılı olduğu anlaşılabilir. Aksi bir durumda, yani şu anda olduğu gibi bir durum var ise, ilişkilerde en azından negatif bir gelişme olmadığı anlaşılabilir.
ABD-İran Gerilimi Devam Ediyor
ABD’nin İran ile yaşadığı gerilim halen devam etmektedir. ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan John Bolton’un Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaptığı açıklama kafaları karıştırmıştır. Bolton geçen haftalarda BAE açıklarında saldırı yapılan dört gemiye, saldırının İran tarafından yapıldığını belirtmiştir. Burada Bolton’un görevinin özelliğine dikkat çekilmektedir. Kendisi “danışman” görevinde bulunmasına rağmen yürütme yetkisi vardır, bakanlar üzerinde dahi yaptırım yetkisi bulunmaktadır. Türkiye ve ABD arasındaki; S-400, Suriye konusundaki problem sahaları, kendisinin en son Türkiye ziyaretinden sonra biraz daha yatışmıştır. Dolayısıyla Bolton’un bu açıklamaları yabana atılmamalıdır.
ABD Halkı İran’da Savaş istemiyor
Amerikan kamuoyu İran ile savaş konusuna, yaklaşık %70 oranında karşı çıkmaktadır. Ancak ABD’nin bölgeye yaptığı yığınağın büyüklüğü ve tertibi göz önünde bulunduğunda, ABD ve İran arasında düşük yoğunlukta ve küçük de olsa bazı çatışmaların yaşanabileceği öngörülmektedir. Bu kanaatimizi destekleyen en önemli hususlar ise, yığınağın büyüklüğü ve ABD’nin İran ile yeni bir “Nükleer Anlaşma” yapılması gerektiği yönündeki açıklamasıdır. İran buna cevap olarak, hem savaşa hem de görüşmeye hazır olduğunu, ancak halen yürürlükte olan bir anlaşmanın bulunduğu, bu nedenle yeni bir nükleer anlaşmaya karşı olduğunu belirterek vermiştir.
Milli Jet Uçağı
Rusya ve Türkiye S-400 tedariki konusunda işbirliği ve ilişki içerisindedir. Hatta Rus yetkilerden, sıradaki işbirliğinin S-500 ve hatta SU-57 uçaklarında olacağı yönündeki açıklamalar dahi gelmektedir. Gerçekten Rusya’nın son yıllarda modern harp ve silah araçlarında geldiği seviye önemlidir. Bizce de, çok taraflı politika kapsamında Rusya ile ilişkilerin önümüzdeki dönemde de devam edeceği öngörülmektedir. Özellikle, Türkiye’nin hedeflediği milli Jet uçağı projesinde ihtiyaç duyulan teknoloji transferi için Rusya önemli bir partner olarak kabul edilebilir. Rusya’nın harp silah ve araçlarında geldiği seviyenin Haziran ayının 25 ve 30’u arasında Moskova’da yapılacak “Uluslararası Askeri Teknoloji Forumu”’nda uluslararası arenaya gövde gösterisi şeklinde sunulacağı tahmin edilmektedir.
İdlib Problemi Büyüyor
Fakat Suriye’de son zamanlarda Türkiye ve Rusya arasında ilişkiler, savunma sanayiinin aksine, istenilen seviyede değildir. İdlib’te haftalar öncesinden işlerin iyi gitmediği yönündeki ikazlarımız maalesef doğru çıkmıştır. Rejim güçleri İdlib’e yönelik olarak saldırılarını artırmıştır. Hâlbuki İdlib’de çatışmasızlık süreci ve bölgelerini Türkiye ve Rusya Soçi zirvesinde beraber taahhüt etmiştir. Şehirde Hizbut Tahrir Şam (HTŞ) terör örgütü yeniden sivil halka saldırılarına başlamıştır. Dolayısıyla Türkiye’ye yeni bir mülteci akını an meselesidir. Bunun bir doğrulaması da BM’nin bir kuruluşu olan Uluslararası Göç Örgütü’nün Türkiye’de verdiği iş ilanlarındaki artıştır. Suriye ile ilgili diğer bir olumsuz gelişme ise El Nusra’nın tekrar faaliyetlerini artırması ve Hama’da yaptığı saldırılardır. Türkiye güvenli bölge gayretlerini ABD ile artırırken, İdlib’te ise Rusya’nın da desteğiyle önce Rejimin saldırılarını, sonra da terör örgütünün faaliyetlerini engelleyecek çözümlere yoğunlaşabilir.
BM Etkinliğini Artırmalıdır
Suriye’de gelinen aşamada, ABD ve Rusya’nın beraber olmadığı bir çözümün işlemeyeceği, bu nedenle BM’in devreye girmesi için, Türkiye’nin İslam İşbirliği Örgütü gibi bazı uluslararası örgütlerin desteğini sağlayarak bu kon uda, inisiyatif alması gerektiği yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Suriye’de bulunmanın bir de ekonomik yönü olduğu unutulmamalıdır. Bölgede meydana gelen olaylar başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı ilgilendirmektedir. O zaman, sıkıntıyı tek Türkiye çekmemelidir.