Haberler
GAÜ'DEN
SURİYE DENKLEMİNE GAÜ'DEN BİR BAKIŞ; - ABD'NİN SURİYE'DEN ÇEKİLMESİ VE SURİYE İLE ...
Prof. Dr. Hasan Ünal “Türkiye, haklı ve ısrarcı olduğu bir konuda; Eğer, bütün gücünü odaklandırırsa sonuç alabiliyor.”
Girne Amerikan Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi`nin misafir öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal; Suriye ile ilgili gelişmelere ve ABD askeri gücünün bölgeden çekilmesine yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Stratejik ilişkilerdeki dengeye ve karşılıklık ilkesine bağlı değerlendirmelerini GAÜ Medya aracılığıyla paylaşan Prof. Dr. Ünal, Amerika Birleşik Devletleri`ne ait silahlı gücün; Suriye Toprakları`ndan çekilme kararı almasının arkasında, Türkiye ile `sıcak çatışma` ortamı oluşması riski ve bunun jeopolitik düzeyde sarsıntılara yol açabileceği endişesinin etkili olduğunu iddiasında bulundu. Ünal; "Bu konuda, çok büyük komplolar kurmaya gerek yok. Belki öncelikle şunu söylemekte fayda var. Türkiye bir konuda, ve haklı olduğu ısrarcı olduğu bir konuda, eğer bütün gücünü odaklandırırsa sonuç alabiliyor. Bunu daha önce ki örnekleri de var. Mesela, 1998` de Suriye konusunda; Türkiye bütün gücünü Suriye`ye odaklandırıp, gerekirse kuvvet kullanacağını açıkça ortaya koyduğunda ve bir devlet bütünlüğü içerisinde refleksler gösterdiğinde, Suriye`nin tümüyle geri adım attığı ve Adana Mutabakatı`nı imzalayarak, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya mecbur kaldığını, başka çaresi kalmadığını gördüğünü hatırlayalım. Şimdi şöyle düşünelim; Türkiye bir operasyona başladığında, Amerika`nın seçeneği nedir? İki seçenek var. Birinci seçenek; Türkiye`nin operasyonuyla tasını tarağını toplayıp çekilip, PYD`lileri orada Türkiye`nin karşısında bırakıp, tam manasıyla satışa getirip çekip gitmek. Bu, Amerika açısından çok daha aşağılayıcı bir durum olur, olurdu. Öbür seçeneği ne? Türkiye ile savaşa girmek. O, birkaç bin kişi ile yapılabilecek şey değil. Ama ne olur? hava kuvvetlerini davet eder, füzelerle Türkiye`yi bombalar bilmem ne. Bunlara, Türkiye karşılıklar verir. Ama bu ne demek, dünyanın stratejik ve güvenlik yapılanması kıtalararası bir depreme maruz kalır. Bakın altını çizerek söylüyorum, kıtalararası bir stratejik ve güvenlik depremi olur dünyada. Bunun bedeli, Amerika`ya çok ağır olur, olurdu. Bunu da gördü Amerika. Dolayısıyla; PKK-PYD`ye destek vermeye mi devam etmesi lazım? yoksa, `ben İŞİD ile mücadelemi tamamladım, zafer kazandım. Artık yapacak bir şey yok, hadi bana eyvallah demek mi?` doğruydu. Dolayısıyla, Amerikan Yönetimi bunu seçti. Amerikan Devleti; Başkan Trump`ı Amerika`nın içinde, bir çok maceralara sürüklemek amacıyla, belki eski alışkanlıklarını sürdürmek amacıyla; Türkiye`yi korkutabiliriz, durdurabiliriz gibi aptalca politikalarda ısrar etti. Aslında, burada Trump doğru olanı yaptı.
Ama şunu da görmek lazım; Amerikan derin devleti, Afrin`de de aynısını yapmıştı. Sonuna kadar, `önce aman yok canım! Afrin`e operasyon mu yapılır? ne gerek var? orada zararlı bir şey mi var? yok ki. Ayrıca, sorun neyse düzeltilir.` gibi başlayan cümlelerle yürüttüğü psikolojik harekatı, en son; `Sakın ha! aklınıza bile getirmeyin, sonra başınıza neler gelebileceklerini iyi hesap edin…` gibi tehditler ile devam ettirdi. Ama ne zaman ki; Türkiye operasyon düğmesine bastı; bu defa reel politikaya girdi. Dediler ki; `efendim Afrin, bizim İŞİD ile mücadelede kapsama alanımızda değil` ve bir anda, oradaki pkk-pyd`liler satışa geldiklerini anladılar. Suriye`nin kapısını çaldılar, `burası senin toprağın. Biz, sana tabii olalım, gel sen bizi kurtar.` Suriye`de `kusura bakmayın` dedi. `Siz, orada Amerika ile aşna fişne halindeyken, bana da kafa tutuyordunuz. Şimdi Türkiye üzerinize gelirken, ben mi sizi kurtaracağım` dedi. Ruslar da tabii hiç bir şey yapmadı. Niye yapsınlar, dolayısıyla; PYD-PKK, Türkiye`nin eline, insafına kaldı." ifadelerini sarfetti.
"Suriye`nin, mevcut milli uniter devlet yapısına destek verilmesi lazımdır."
Maltepe Üniversitesi ve GAÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal, Türkiye Cumhuriyeti`nin hızlıca ve bir an önce Suriye ile ilişkilerini düzeltmesi gerektiğini vurgulayarak; "Şimdi bundan sonra Türkiye`nin ne yapması gerektiğine dair birkaç şey söylemek gerekirse; Öncelikle Türkiye`nin, Suriye ile ilişkilerini bir an önce düzeltmesi lazımdır. Suriye`nin mevcut, milli uniter devlet yapısına destek verilmesi lazımdır. Türkiye`yi bekleyen risklerden, maceralardan birisi şu olabilir, Türkiye Fırat`ın Doğusu`na bu operasyonu halen yapabilir, yapmalıdır da, haklıdır. Sonrada, bu toprakları Özgür Suriye Ordusu denilen, işte bu tam olarak; kimlerden, nelerden oluştuğu belli olmayan, ama bir şekilde Türkiye ile irtibatlı grupların yönetimine bırakıp, buralardan çıkmama, çekilmeme gibi bir tercihine sürüklenmesidir. Bu, Türkiye açısından fevkalade tehlikeli olur. Çünkü, başka bir ülkenin topraklarını fethetme yüzyılları çok geride kaldı. Böyle bir durumda; Amerika`yı, Rusya`yı, Çin`i herkesi… kendimize karşı birleştirmiş oluruz. Onları; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Milletleri`nden Suriye`de ki bütün yabancı güçlerin çekilmesine dair çekilmesi gerektiğine yönelik bir karar çıkarmasına teşvik ederiz, zorlarız. Bunların sonucu da bedeli de ağır olur. Doğru olmaz. İkincisi; bu toprakları kontrol ederek, Suriye`yi milli üniter devlet yapısından çıkartıp, Suriye`yi; Özgür Suriye Ordusu`nun o geniş çaplı bir otonomi alacağı, federal yapıya sürüklemek olur. Bu da bizim açımızdan doğru olmaz. Doğru olan; tıpkı, bizim milli üniter yapımız gibi: Suriye`nin de; Milli üniter yapısının devam etmesidir. Türkiye`nin oradaki çıkarları, en doğru bu şekilde korunur. Bunun yapılabilmesi için de, dediğim gibi; Suriye hükümeti ile, bir an önce anlaşmakta uzlaşmakta fayda vardır." düşüncesini savundu.
TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu`nun: ``Eğer, Esad demokratik seçimleri kazanarak iktidara gelirse, kendisi ile çalışmayı düşünürüz`` demesinin olumlu bir adım olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Ünal "Ama orada, cümlenin şartlı bölümünün kaldırılması lazımdır. Çünkü eğer; demokratik seçimler ile gelmeyen iktidarlarla, biz iyi ilişkiler kurmayacaksak; o zaman Suudi Arabistan`la, Katar`la ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ne yaptığımızı sorgulamak gerekir. Ayrıca, bu tür şartlı cümleler ile dış politikamızı ifade etmek ve tanımlamak; bizi bir çok komşumuzla ve dostumuzla da sorunlu hale getirir orta vadede. Onların kafalarında da bir çok soru işareti oluşmasına sebep olur. Dolayısıyla da, bir an önce, artık bu Suriye savaşı bitmeli. Bunun da yolu, Suriye
milli üniter yapısını desteklemekten geçer. Suriye ile anlaşıp, bizde ki bütün Suriye`li sığınmacıların, isim isim tespit edilerek, Suriye`ye yeniden, evlerine topraklarına gönderilmesi temin edilmelidir. Bunun için, genel af talebinde bulunulabilir. Yani; Suriye, `işte ben buna izin vermiyorum, bu askerlikten kaçmıştı, bu; buna izin vermişti.` falan gibi şeyler söyleyebilir. Bir genel barışın parçası olarak, Suriye`den bir genel af çıkartılması talep edilebilir, teklif edilebilir. Dostça konuşulduğunda, bunların yapılmaması mümkün değildir. Daha önemlisi ise Suriye`nin yeniden yapılanmasında, Türkiye büyük çaplı pay elde edebilir, sağlayabilir. Çünkü, o zaman başta Çin ve diğer ülkelerin gelmesiyle; Suriye de başlayacak yeniden yapılandırma çalışmaları, Türkiye`nin giderek zora girmiş olan ekonomisi üzerinde ve belli sektörler içerisinde de önemli alanlar alanlar açar, fırsatlar yakalar diye düşünüyorum." dedi.
"Şimdiki Durumun; 1998 Krizi ile Benzerlikler Var"
Kendisiyle yapılan röportajın son bölümünde yaşanılan kriz sürecinin aşamalarını ve Amerika`nın bölgeden çekilmesinin olası sonuçlarının, 1998 Yılı`nda yaşanılan uluslararası başka bir kriz ile büyük benzerliklere sahip olduğunu anlatan Prof. Dr. Hasan Ünal " Nedir o? Türkiye PKK, PYD ile ve dolayısıyla, büyük Kürdistan projesi ile mücadele edeceğini, buna izin vermeyeceğini, Irak`ın Kuzeyinde oluşturulan Barzanistan`a ilaveten; Fırat`ın Doğusu`nda bir PKK-PYD devletçiği kurulup, bunu; bir Suriye`nin kuzeyinden, Türkiye`nin sınırlarını yalayarak geçecek bir koridorla, Akdeniz`in kuzeyine, kabaca Lazkiye kuzeyine bir yerlere indirilmesini, böylece İŞİD ile mücadele bahanesi adı altında, Barzani`nin el koyduğu Kerkük petrollerinin yanında Suriye de çıkartılacak olan petrollerin ve doğalgazın, bu koridor vasıtasıyla Akdeniz`e indirilmesine izin vermeyeceğini gösterdiği, 2015 Yılı`ndan itibaren sürdürdüğü politikanın bir devamıdır ve başarısıdır." şeklinde de konuştu. Ünal; "Bunun özeti şudur; Türkiye, önce bu koridora izin vermeyeceğini ortaya koymuştur. Çünkü, aslında IŞİD ile mücadele adı altında, bizim gözümüzü kaydırmaya, bizi adeta aldatmaya yönelik bir girişim başlatıldı. `Efendim, İŞİD ile bütün medeni dünya mücadele ediyor ve buradaki mücadelenin karadaki savaşçıları; Bu zavallı Pyd-Pkk ve Irak`ta da peşmerge güçleri. Bütün medeni dünyanın bunlara yardım etme mecburiyeti var. Çünkü; bunlar, Orta Çağ vahşeti sergileyen İŞİD`e karşı, medeni dünyanın savaşçılığını yapıyorlar.` Dolayısıyla bunlara silahlar verildi. Dolayısıyla bunlar ile iş birliği yapıldı. Bölgeye özel kuvvetler gönderildi, bunlar organize edildi vs. Kabul etmek lazım ki; Türkiye o yıllarda kendi hatalarını da yaptı ve Kobani`ye araba gönderilerek, peşmerge kuvvetlerinin Türkiye üzerinden geçmesine yardım etti vs. O yıllarda, Ahmet Davutoğlu`na atfedilen politikalar, büyük ölçüde Türkiye`nin yanlışlarıydı. Ama; 2015 Yılı`nda Türkiye belki de bir uykudan uyandı ve Kuzey Irak gibi, bir Kuzey Suriye oluşturulmasına karşı çıkmaya başladı ve öncelikle PKK-PYD güçlerinin Fırat`ın Batısı`na geçmesine izin vermeyeceğini ortaya koydu. Bunu önlemek için; sadece siyasi- diplomatik girişimlerle yetinmeyerek, gerekirse askeri kuvvet kullanacağını da gösterdi. Aynı zamanda, Temmuz 2015`ten itibaren Türkiye içindeki PKK`ya karşı da silah kullanmaya başladı. Anladıkları dilden karşılık vermeye başladı. Kandil, yoğun bir şekilde bombalandı. Oysa, PKK; o güne kadar öyle bir intiba yayıyordu ki, artık kendisi devlet olmuştu, Güneydoğu`yu fiilen ele geçirmişti, Türkiye`nin bileği bükülmüştü. Türkiye`nin kurulmakta olan, büyük Kürdistan konusunda yapabileceği bir şey kalmamıştı, ve
Kandil `de de yan gelip yatıyorlardı. Rahatlıkları vardı, çünkü; Amerika`yı yanlarına almışlardı. Amerika`nın desteğini alan bir pkk`ya bir pyd`ye; Türkiye`nin silahla herhangi bir şey yapacağını beklemiyorlardı ve muazzam bir yenilgiye uğradılar. Hem, Türkiye`de hendeklere gömüldüler, hem de Kandil`de çok büyük kayıplar verdiler. Ama ısrarla, Suriye`de tutunma çabalarını sürdürdüler. Türkiye; Fırat Kalkanı ve Afrin Operasyonları`yla bu koridor işini engelledi. Fiilen, resmen engelledi. Şimdi o engellendikten sonra, Amerika şöyle bir seçenekle karşı karşıya geldi. Peki bu koridor engellenince ne yapılabilir? İkinci bir şey daha oldu. Barzani`nin 2017`nin Eylül Ayı`nın sonunda, bir bağımsızlık referandumu yapması, bütün bölgesel güçleri birleşmeye zorladı. Türkiye, İran ve Irak ülkeleri birlikte hareket edince, bir anda Barzani`nin 10 yıl boyunca elde ettiği bütün kazanımlar elinden alındı 48 saat içinde. O günlerde Barzani`nin Amerika`ya `siz bizi sattınız!` diye bağırıp çağırdığını hatırlayalım. Fakat, Fırat`ın Doğusu`nda kümelenen; PKK-PYD teröristleri ile Amerika bu sefer, tam amiyane tabirle aşna fişne bir şekilde, gözümüzün içine baka baka; `efendim burada İŞİD var, karşı mücadeleyi ben sürdürüyorum, buna da bu çocuklar yardım ediyor.` diye bizi kandırmaya ve kandırabileceğini zannetti. Doğrusunu söylemek gerekirse; Afrin Operasyonu`ndan hemen sonra, Fırat`ın Doğusu`na odaklanmak yerine; Membiç, İdlib vs. gibi Türkiye`nin aslında, milli çıkarlarına birincil derecede hizmet etmeyen konularda uzun süre vakit kaybettiğimizden dolayı da, sanki Amerika, buradaki yapılanmayı sürdürebileceğini zannetti. Fakat ne zaman ki; Türkiye `ben buraya, operasyon yapacağım. Ben, bu PYD-PKK`ları da sınırımda da, sınırımın karşısında da görmek istemiyorum. Bunun maliyeti nedir? bedeli nedir? siyasi, stratejik ne ise? ben, bunu göze almış durumdayım` dediğinde; iş değişti. Şimdi, mesela Amerika`nın çekilme kararı ile birlikte; bazı yeni bilgiler de ortaya çıkıyor. Örneğin, Türkiye `ben operasyon yapacağım, bana koordinatlarınızı verin.` demiş Amerikan Kuvvetleri`ne çünkü, o civarda 2000-5000 arasında olduğu tahmin edilen Amerikan Askeri var. Bunların, Türkiye`yi bir operasyonla durdurması mümkün değil. Türkiye de, bir operasyona kalkıştığı zaman bunlara zarar vermek istemez. Dolayısıyla, nerede olduklarını ne yaptıklarını, Türkiye`nin bilmesi lazım. Koordinatlarının, Türkiye de olması lazım. Çok ilginç bir biçimde; koordinatlarını da vermişler Türkiye`ye." söyleminde bulundu.