Haberler
GAÜ'DEN
GAÜ AKADEMİSYENİ DR. AKYAR, SUUDİ GAZETECİ KAÇIKÇI OLAYI İLE İLGİLİ AÇIKLAMADA BULUNDU
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık AKYAR, katıldığı TV programında, öldürülen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı konusuyla ilgili açıklamada bulundu.
Akyar yaptığı açıklamda, öldürülen ve cenazesi kayıp Suudi gazeteci Cemal KAŞIKÇI konusunu işleyerek, Türkiye ve ABD’nin yeni bilgileri ortaya çıkarmasının, Suudi tarafının ise, ortaya çıkan bu yeni bilgilere göre pozisyon almaya devam etmekte olduğunu söyledi.
Akyar açıklamasının devamında ise şunları söyledi;
“Türkiye; baştan beri elinde bulundurduğu somut delillere dayanarak çok iyi bir kriz yönetimi politikası yürütmekte, bu argünalarını ABD ve başta Fransa, Rusya olmak üzere diğer devletler ile paylaşmakta, Suudi tarafı ise, inisiyatifini kaybetmiş bir durumda yeni ortaya çıkan durumlara göre pozisyon almaya çalışmaktadır. Bu durumun; Suudi tarafının, cinayet emrini veren asıl sorumlulunun belirlenmesi( alt seviyede bir isim verilmiştir), cenazenin ne olduğunu itiraf edinceye ve bunun sonucunda maddi ve manevi ödünler vereceği bir sona kadar gideceği öngörülmektedir. Suudi tarafının bu tutumunun, ABD tarafından önümüzdeki günlerde açıklanacak Kaşıkçı Raporuna karşıda aynı şekilde olacağı tahmin edilmektedir.
Birinci Dünya Savaşının sona ermesinin 100ncü yılı anma töreni 11 Kasım’da Fransa’da dünya liderlerinin katılımıyla yapılmıştır. Törene Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’da katılmıştır. Kutlamalar adeta bir zirve formatında gerçekleştirilmiş, zirveye MACRON ve TRUMP’ın arasındaki gerilim damga vurmuştur. Fransa tarafından bu tören, adeta bir gövde gösterisine dönüştürülmüş, önce dünya liderlerinin programında, Fransa askeri gücünü, daha sonra MACRON tarafından çeşitli ajanslara verilen söyleşilerde de, Fransa’nın ekonomik gücü gösterilmeye çalışılmıştır. Hatta bu söyleşilerden birisi ünlü bir otomobil fabrikasında gerçekleştirilmiştir. MACRON’un bir Avrupa Ordusu kurulma açıklaması, bu ordunun Rusya, Çin ve ABD’ye karşı olması derin yankı uyandırmıştır. Ancak, MACRON’un dile getirdiği bu Avrupa ordusu fikrinin pratikte pek mümkün olmadığını önceki deneyimler bize göstermektedir. Daha önce 1948’de Türkiye’nin de daha sonra katıldığı, soğuk savaş algılamalarına göre teşkil edilen Batı Avrupa Birliği (BAB), 1999’daki Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) ve en son olarak da 2017 Aralık ayında AB tarafından kurulan “Daimi Yapısal Savunma anlaşması-PESCO” dur. Ancak, özellikle AGSK’de Avrupa ülkelerinin NATO alt yapısını kullanmadan böyle bir oluşuma gidemiyeceği, AB’nin kendi başına askeri bir kuvvet oluşturmasının mali konulardan dolayı pek mümkün olmadığı görülmüştür. Ancak burada dikkat çeken en önemli ve gözden kaçan konulardan birisinin, 1nci Dünya Savaşı Savaşı sonunda Avrupa’ya geçici olarak da olsa belki bir barışın gelmiş, ama savaş sonunda Ortadoğ’yu yaklaşık bir asırlık kaos, savaş ve çatışmalara bırakan bir anlaşma da imzalanmıştır. Aslında; Türkiye olarak Fransa’da bu etkinlik esnasında, “1nci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin Ortadoğu’ya etkileri” veya benzeri uluslararası bir panel veya çalıştayın yapılması gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü yıllardır bu konu bizim tarafımızdan ihmal edilmiştir. Belki gelecek günlerde böyle bir çalışmanın yapılmasının, uluslararası arenada konu ile ilgili durumsal farkındalığın yaratılması için de önemli olduğu öngörülmektedir.
Suriye’de özellikle, Menbiç ve Fırat’ın doğusu özelinde Türkiye ve ABD arasında yakınlaşma Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı bir harekatın habercisi olarak görülmektedir. Her ne kadar ABD tarafından Kandil’deki PKK elebaşıları için koyulan ödül, Türkiye tarafından inandırıcı bulunmasa da, kanaatimizce, ABD-YPG yakınlaşmasının yakında sona ereceği, Suriye Krizi ile ilgili Türkiye-ABD yakınlaşmasının artarak süreceği yönünde bir işaret olarak algılanmaktadır. Bu gelişmeler, Türkiye’nin uzun zamndan beri yürüttüğü “Çok taraflı” politikaların bir sonucu olarak görülmektedir. Türk-ABD ilşkilerinde bu dönemde diğer önemli bir konu ise, Pentagon tarafından Kongreye sunulan F-35 ler ile ilgili rapordur. Bu rapor olumlu sonuçlandığı takdirde, ilişkilerin artarak devam edeceği umulmaktadır. Dolayısıyla bu gelişmeler ekonomiye de olumlu olarak yansıyacaktır. Dönem içerisinde, ilişkilerde bazen beklenmeyen durumlar yaşansa bile, bu konuların kısa zamanda aşılabileceği öngörülmektedir.
İran’a amborgo 4 Kasım itibarıyla başlamıştır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu sekiz ülke altı aylık petrol ihtiyacı ile ilgili muafiyet almıştır. Bu muafiyet, Türkiye’de bazı çevrelerce eleştirilmektedir. Ancak, kanaatimizce bu uygun yürütülen bir politikanın sonucudur. Hatta, Kasım başında İstanbul’da ani olarak yapılan Suriye zirvesinin dahi asıl amacının ABD’nin İran ambargosuna yönelik alınacak pozisyonun belirlenmesi olarak değerlendirilmiştir. Ambargoya bağlı olarak petrol fiyatlarındaki düşüş de devam etmektedir. Petrol fiyatlarının altı aylık süre içinde, bir varilin 50 dolar seviyelerine kadar gerilebileceği tahmin edilmekte, Bu düşüşün İran’ın petrol rezervlerinin eritilmesiyla doğru orantılı olacağı öngörülmektedir. Çünkü bu altı aylık sürede İran ne kadar ucuza petrol satarsa, geliri de o kadar düşük olacaktır.
İsrail 12 Kasım’da Gazze’ye yine hava saldırısında bulunmuştur. İsrail kaynaklarına göre bu saldırının nedeni, Gazze’den atılan ve bir otobüs’e isabet eden füze olarak belirtmiştir. Ayrıca bu kez dikkat çeken bir konu olmuş, HAMAS hemen ateşkes ilan edildiğini bildirmiştir. Ancak, Gazze’de yaşayan bir meslektaşımızla yapılan görüşme neticesinde, bu ve buna benzer saldırılarının asıl nedeninin, 2014 yılından beri HAMAS’ın elinde bulunan bazı İsrailli yerleşimcilerin serbest bırakılması ve HAMAS’ın sürekli bir ateşkese zorlanması olarak değerlendirilmesi yönündedir.
Brezilya’da yaklaşık 14 yıldır iktidarda bulunan sol iktidarın yerine %55 oy oranıyla, aşırı sağ görüşlü politikacı Jair BOLSONARO iktidara gelmiştir. Eski bir asker olan BOLSONARO yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrılmış, seçim kampanyası süresince askeri yönetime methiyeler düzerek, ekonomide de muhafazakar tedbirlerin alınması gerektiğini belirtmiştir. Eski yönetimin uyuşturucu kartelleri ile işbirliği yaptığını da belirten BOLSONARO’nun ana akım siyasi çizginin dışında bir siyaset izleyeceği izlenimini vermiştir. Bu nedenle kendisine “Tropiklerin Trump’ı” yakıştırması yapılmıştır. Tabi aslında, aşırı sağ sadece Latin Amerika’da değil Avrupa’da da artmaktadır. Aşırı sağ Avrupa’da yükselirken kendisine hedef olarak bu kez, yabancı düşmanlığı ve İslamafobia’yı seçmiştir.
Hafta içerisinde Libya’da İtalya başkanlığında Libya’nın yeniden yapılanması kapsamında yapılan toplantıya Türkiye, Cumhurbaşkanı Yrdc. Sn. Fuat OKTAY Başkanlığında bir heyet ile katılmış ancak son gün, sonuç bildirgesine imza atmadan, toplantıdan ayrılmıştır. Yapılan incelemede, İtalya Başkanlığında gayri resmi olarak yapılan ; Libya, Tunus, Cezayir Başbakanları ile Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin de katıldığı sabah kahvaltısı ve toplantı sonucunda sosyal medyadan “Akdeniz’in aktörleri Libya konusunu çözüyor” benzeri bir paylaşımda bulunmuş ve Türkiye de bunu öne sürerek toplantıdan ayrılmıştır. Kanaatimizce Türkiye toplantıya SİSİ katılıyor diye katılmamış olabilir. Ancak bize göre, Libya ile tarihi ve ekonomik bağlarımız gözönünde bulundurulduğunda, Belki toplantıya Sn. OKTAY’ın katılması yerine, daha alt seviyede bir katılım sağlanabilirdi. Çünkü, gelinen aşamada, Mısır ile sadece Libya konusunda değil, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da da işbirliğinin bir türlü geliştirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca bu toplantıda, sosyal medyanın uluslararası ilişkilerde nasıl etkin bir hale geldiğinin anlaşılmıştır.